Masal kategorisine ait birbirinden ilginç, eğlenceli ve yararlı içeriklerimize göz atın.
Keloğlan bastonunu eline almış, yollara düşmüş. Günler geçmiş, dağlar aşmış, dereler geçmiş. Bir gün ormanda yolunu kaybetmiş. Tam geri dönecekken yaşlı bir dede görmüş, elinde bir testiyle su doldurmaya çalışıyormuş.
Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, yemyeşil dağların arasında bir köy varmış. Bu köyde Keloğlan adında, saf ama bir o kadar da akıllı bir delikanlı yaşarmış...
Evrenin başlangıcında, Gece ve Gündüz sadece birer güç değildi; onlar yaşayan, nefes alan varlıklardı. Gece siyah bir pelerin gibi gökyüzüne yayılır, yıldızlar onun nefesiyle parlar; Gündüz ise güneşin kor ateşi gibi gökyüzünü yakar, her köşeyi aydınlatırdı...
Bir zamanlar, çok eski zamanlarda, Dicle ve Fırat nehirlerinin kıyısında, bereketli topraklar üzerinde birçok büyük medeniyet doğdu.
Uzun uzun yıllar önce bir zamanlar gök yüzü daha parlak, daha temiz ve geceleri daha yıldızları görmek daha kolaymış. İnsanlar geceleri yızdızları izler onlar da huzur ve hatta onlarla yollarını, yönlerini bulurlarmış. İşte böyle bir zaman da yaşayan bir çoban varmış.
Bir zamanlar, uzak bir köyde yaşayan fakir bir ailenin tek çocuğu Keloğlan varmış. Keloğlan, zeki ve cesur bir çocuktu, ancak ailesiyle birlikte geçim sıkıntısı çekiyorlardı..
Bir zamanlar, yemyeşil bir ormanda Rüzgar ve Toprak adında iki dost yaşarmış...
Çok uzak bir ülkede, iki kardeş yaşardı. Biri şehzade, diğeri sultan idi. Şehzade, babasının tahtını devralmak için hazırlanırken, sultan da ülkenin en büyük bilgesi olmak için çalışmaktaydı. Sultanın elinde sihirli bir kitap vardı.
Gökyüzünün yükseklerinde, beyaz bulutlar arasında sevimli bir yağmur damlası yaşarmış. Onun adı Küpür'müş. Küpür, diğer yağmur damlalarıyla birlikte gökyüzünde eğlenceli oyunlar oynar, rengarenk gökkuşakları oluşturarak dans edermiş.
Uzak bir krallıkta, zamanın büyülü bir şekilde akıp gittiği bir orman vardı. Bu ormanda yaşayan insanlar, zamanın ne kadar hızlı aktığını ve hayatlarının çabucak geçtiğini fark ettiler.
Küçük kara balık annesiyle denizin en güzel yerinde mutlu bir yaşantı sürerlermiş. Küçük kara balık çok meraklıymış. Zamanının çoğunu annesiyle yaşadıkları bölgede gezerek geçirirmiş.
Gökyüzünde, yıldızların arasında parlak bir küçük yıldız yaşardı. Küçük yıldız, diğer yıldızlar gibi parlamak istiyordu, ancak ışığı diğerlerine göre biraz daha soluktu. Bu nedenle, kendisini sık sık gözden düşmüş hissederdi.
Çok uzak bir gök yüzünde, Güneş ve Ay yaşardı. Güneş, gündüzün hakimi ve gökyüzünün parlayan yıldızıydı. Ay ise gecenin krallığı ve yıldızların annesi olarak bilinirdi. Her iki varlık da kendi görevlerini gurur ve mutlulukla yerine getirirdi, ancak birbirleriyle pek fazla zaman geçirmezlerdi.
Soğuk bir kış gecesi, şehirde küçük bir kız yaşardı. Bu kızın ailesi çok fakirdi ve evde yiyecekleri yoktu. Kızın tek eğlencesi, camdan dışarıya bakarak insanları ve aileleri gözlemlemekti
Bir ördek yuvasında annesi ve kardeşleriyle birlikte yaşayan bir ördek yavrusu vardı. Ancak bu ördek yavrusu, diğer ördeklerin ve hayvanların gözünde çirkin ve farklıydı. Tüyleri grimsi ve kabarık, gagası uzundu, ve hiçbir şekilde diğer ördeklerle uyumlu görünmüyordu.
Deniz kızı mavi saçları ve parıldayan deniz yeşili gözleriyle tanınırdı. Deniz kızının hayali, insanların dünyasını keşfetmek ve bir insan gibi yaşamak oldu.
Güzel bir kasabada, annesi tarafından sevilen küçük bir kız yaşardı. Her zaman kırmızı bir başlık takardı, bu yüzden herkes ona "Kırmızı Başlıklı Kız" derdi. Bir gün annesi ona, hasta büyükannesine gitmesini ve ona yiyecekler götürmesini söyledi