İran’da Şiiliğin Yükselişi - Tarihsel Süreç ve Etkileri - İran Nasıl Şii Oldu?

İran'da Şiilik, Hz. Muhammed'in vefatından sonra başlayan halifelik tartışmalarıyla ortaya çıkmış ve Safevi Devleti’nin kurulmasıyla resmî mezhep haline gelmiştir. Şah İsmail'in yönetiminde Şiilik hızla yayılmış, İran'da Sünnilikten Şiiliğe geçiş süreci tamamlanmıştır.
17 Ekim 2024 Perşembe - 15:44 (1 Ay önce)

İran, İslam tarihinde önemli bir dönüm noktasını temsil ederken, Şii mezhebinin bu coğrafyada nasıl hakimiyet kurduğuna dair çarpıcı bir tarihsel yolculuğa tanıklık etmiştir. Hz. Muhammed'in vefatının ardından, 632 yılında İslam Devleti'nin halifeler tarafından yönetilmeye başlanmasıyla birlikte, Şii ve Sünni ayrılığına zemin hazırlayan olaylar da başlamıştır.

Şii mezhebi, başlangıçta Hz. Ali'nin halife olarak seçilmesini savunan bir görüş olarak ortaya çıkmıştır. Bu görüş, zamanla Sünni perspektiften ayrılarak kendi kimliğini oluşturmuştur. Şiilerin İran’daki varlığı, Emevi ve Abbâsî dönemlerine kadar uzanmaktadır. Bu dönemde, Arap coğrafyasında maruz kaldıkları baskılardan dolayı İran gibi siyasi iktidar merkezlerinden uzak bölgelere göç eden Şiiler, burada yeni bir hayat kurmaya çalışmışlardır.

9. ve 10. yüzyılda Zeydîler ve Büveyhîler gibi devletlerin kurulması, Şii mezhebinin İran coğrafyasında yayılmasına önayak olmuştur. Bu dönemde, Şiilerin üzerindeki baskıların kalkmasıyla, mezhebin özellikle güneybatı İran'da hızla yayılması sağlanmıştır. İslam coğrafyasının önemli bölgelerinden Mısır'da, Şii Fatımî Devleti'nin ve İran'da Büveyhîler’in ortaya çıkması, Sünni hakimiyetinin sarsılmasına neden olmuş ve yeni bir dönemin başlangıcını müjdelemiştir. 945 yılında Bağdat'ı ele geçiren Büveyhîler, halifelik makamını kontrol altına almış ve bu güç, İslam dünyasındaki Şii hakimiyetini artırmıştır.

Ancak, Selçukluların Dandanakan Muharebesi’nden sonra İran’ı ele geçirmesi, Şii hakimiyetini zayıflatmıştır. Selçuklular, halifelik makamıyla iyi ilişkiler kurarak, Sünni iktidarını pekiştirmiştir. 13. yüzyılda Moğol işgali sırasında İran, Müslüman olmayan bir gücün egemenliği altına girmiştir. Moğolların eşit yaklaşımı, Şiilik ve Sünnilik arasında denge sağlasa da, 1295 yılında İlhanlı Hanı Gazan Han'ın Müslüman olması, Şiiliğin yeniden güçlenmesine zemin hazırlamıştır.

Gazan Han, 4 halife adına hutbe okutmaya başlamış ve devletin resmi mezhebi olarak Şii inancını benimsemiştir. Ancak bu durum uzun sürmemiş; Gazan Han'ın ardından gelen oğlu Ebu Said Bahadır Han, yeniden Sünniliği seçmiştir. Şii mezhebi, nihayetinde Safevi Devleti döneminde, Şah İsmail'in liderliğinde kendini göstermiştir. Safevî tarikatı başlangıçta Sünni inancını benimsemiş olsa da, zamanla Şii görüşlere yönelmiştir.

Şah İsmail, 1501 yılında Safevi Devleti’ni kurduktan sonra, 12 İmam Şiiliğini devletin resmi mezhebi olarak ilan etmiş ve tüm halkın bu yeni mezhebe tabi olmasını zorunlu kılmıştır. Bu süreçte, Sünni din adamları Safevi topraklarını terk etmek zorunda kalmışlardır. Şah İsmail’in uyguladığı baskılar, halkın önemli bir kısmının Şii mezhebini benimsemesine neden olmuştur.

Devletin, Şii alimlerini dışarıdan getirerek bu mezhebin yayılmasına katkıda bulunması, İran'daki Şii kimliğini güçlendirmiştir. Özellikle, Şah 1. Abbas döneminde başkent İsfahan’ın önemli bir Şii alim yetiştirme merkezi haline gelmesi, Şii görüşlerin yayılmasını sağlamıştır. İran dışından getirilen alimler, hoşgörülü yaklaşımlarla Şii inancını toplumda daha fazla benimsetmeyi başarmıştır.

Sonuç olarak, İran’da Şiiliğin yayılışı, tarihsel olaylar ve toplumsal dinamiklerle şekillenmiş bir süreçtir. Şii mezhebi, sadece dinî bir inanç olarak değil, aynı zamanda İran toplumunun kimliğinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Bugün İran, bu tarihsel mirasla, Şii kimliğini derinlemesine yaşamaktadır.


  • Güncel
  • Dini Yaşam
  • Tarih



Yorumlar
Sende Yorumunu Ekle
Kullanıcı
0 karakter